20.09.2019 / İstanbul – Yaz bitmiş kış gelmişti yine. Son yıllarda artık ne sonbahar ne ilkbahar kalmıştı zaten cennet ülkemizde. Aşklar gibi mevsimler de dengesizleşmişti. Başı ve sonu vardı arası yoktu hiçbir zaman. Ya sıcaktı ya soğuktu havalar. Bütün bu atmosferde şehirlerin şehri İstanbul’da biz de sırdaşlarımızla gizliden buluşmaya devam ediyorduk. O cuma günü de fırsat yaratıp fırtınalı yağmurlu havada meramıza ulaşmıştık. İnandığımız ve taptığımız değerlerin bizi tek bir hamlede silip attığı O Cuma’dan bir hafta sonrasıydı. Ne gidenleri unutabilmiştik ne de zihnimizde kalanları. Belki de bu yüzden seviyorduk biz balık tutmayı. Her şeye rağmen her havada her koşulda olta atabildiğimiz için ve her zaman her koşulda bazen bize karşılık vermese de karşılık beklemeden denizi, balığı ve özgürlüğü sevmek için. İşte buydu bütün mesele, sevmek. Sevmekle başlayacaktı her şey. Karşılıksız ve koşulsuz sevmekti gerçek sevgi. Ve hiçbir şeyden emin olamasak da tek bir şeyden emindik. Biz bu işi seviyor ve yapmaktan gurur duyuyorduk. Önceki günlerde söylenen “asit yağmuru bu” “kimyasal yağıyor” vb şehir efsanelerine kulak asmadan ıslana ıslana açtık oltalarımızı. Taktık spin takımlarımıza LRF makinelerimizi ve özgürlüğe olta atmaya başladık. Ava ilk başladığımızda 3-4 istavrit bize selam çakıp daha sonra ortadan kayboldular. Uzun bir süre de gelen giden olmadı. Ama biz yılmadık, olta atmaya devam ettik. Yağmur yağmaya devam ediyor bizim enerjimiz ve vücut ısımız düşüyordu. Tam bir saat sonra o kafa vuruşuyla kendimize geldik. Bir anda küçük bir istavritin kafa vuruşuyla yeniden umutlandık, ısındık ve nereden geldiği belli olmayan bir enerjiyle atışlara devam ettik. Çekilen sular ve fırtınalı hava nedeniyle birçok takımı dibe taktırıp kopartsak da güzel sürülere denk gelmeye başardık. Her koşula rağmen böyle bir günde hava kararırken oltamızı aşkla ve inançla atıp bir karşılık alabilmek tarif edilemez bir duyguydu. Bir de bu duyguyu şehirlerin şehri İstanbul’da yaşamak olta balıkçılığının zirve noktalarından birisidir bizce. Bizi şaşırtan bir olay da av sırasında çaparimizi yüzeyden kıyıya yaklaşınca dibe takılmasın diye çekerken yaşandı. Yüzeyden gelen turuncu tüylere saldıran zargana avımızın sürprizi oldu. Ve bu güzel tesadüf de istavritlerin yanında kovamızdaki yerini aldı. Hava kararana kadar avımız aralıklarla ve çok verimli olmasa da devam etti. Havanın kararmasıyla beraber artık yeterince ıslandığımızdan ve artık vuruş alamadığımızda avımızı sonlandırmaya karar verdik. Bu avımızda 22 istavrit ve bir zarganayı alıkoyarken 3 istavriti kedilere komisyon olarak verdik ve binlercesini İstanbul’a sırdaşlık yapsınlar diye ait oldukları yerde bıraktık. Palamut ve lüferleri beklerken yaptığımız bu avda istavritlerin boylarının iyice büyüdüğünü ama artık sürülerin küçüldüğünü fark ettik. Zarganaların kıyıya bu kadar yaklaşması da açıkta haramilerin gezdiğini gösteriyor bizce. Önümüzdeki avlarda umarız bu haramilerle tanışma fırsatı da bulur ve İstanbul’un sırlarını bir de onlardan öğrenmeye çalışırız. O sırra hiçbir zaman ulaşamayacağımızı bilsek de İstanbul’da avlanan her olta balıkçısının bildiği gibi önemli olan nereye gittiğimiz değil nasıl gittiğimizdir. Bu avda bizim meradaki yerimizi biz gelmeden tutan ve av boyunca bize arkadaşlık yapan kedilere de teşekkür ederiz. Oltanız suda balığınız bol olsun.
Savage Gear Salt CCS 260 cm 15-42g
Okuma Ceymar c-25 ( Spool: Okuma Inspira ISX-30b )
Kendo 0.08mm + Powerline Ultra Premium 0,25mm
Yeşil, beyaz, turuncu, kaz tüyü çapari + 35 gram kurşun
Okuma Dead Ringer 258cm 12-45g
Okuma Avenger 30b
Daiwa J-Braid x4 0,07 mm + Powerline Ultra Premium 0,25mm
Yeşil tüylü çapari + 35 gram kurşun




Bu blogdaki popüler yayınlar