01.06.2020 / İstanbul – Neyin ne olduğunu ne belirler. Yıldızlar mı, doğa mı, kaos mu yoksa mükemmel düzen mi? Bu sorunun cevabı her varlık için farklı olacaktır çünkü her canlı kendi cevap arayışı olan kendi yaşamında farklı yaşanmışlıklar deneyimler, zorluklarla karşılaşır, sınanır, düşer, bazen dibi bulamayacak kadar uzun sürer düşüşü ama dibi bulduğunda ya da en azından ulaştığı yerin dibin dibi olduğuna inandığında bir karar vermesi gerekir. İnsanlar ve balıklar dışındaki bütün varlıklar bu uzun süren düşüşün ardından hayat döngülerini tamamlarlar. Düşüşleri boyunca görevlerini yerine getirmişler doğa onlara ne görev vermişse onu en iyi şekilde yerine getirmişlerdir. Yaratılıştaki yüksek enerji formundan entropi sonucu düşük enerji formuna geçmişlerdir.  Sadece insan bu düşüşün ardından ayağa kalkma cesaretini ve daha dibin olmadığı inancını gösterebilir. Ayağa kalktığında artık ne kadar kötü düştüğünün ya da ne hata yaptığının bir önemi yoktur. Önemli olan tek şey ayağa kalkabilmiş olmasıdır. İnsanı insan yapan şey hata yapması ve yaptığı hataların ardından ayağa kalabilmesidir. İnsanı dünyaya hakim tür yapan da bu hayatta kalma becerisi, ayağa kalkabilme yeteneğidir. Her başına gelen olayın sorumluluğunu insana yüklemek kimi inanca göre mantıklı kimisine göre mantıksızdır. Ama kesin olan bir şey vardır. Tarih ve varoluş göstermiştir ki insanoğlu hayatta kalabilmek için ne gerekirse yapmış ve dağların, gökyüzünün, denizlerin ve kıtaların hakimi olmuştur. İnsanlık olarak düşüp düşündüğümüz zor bir dönemin ardından düştüğümüz noktanın dip noktası olduğuna olan inancımızla ilk fırsatta en hafif takımlarımızla kim olduğumuzu ve ne olduğumuzu aramak üzere yine balığa gitmeye karar vermiştik. Ayağa kalkarken elimizde oltalarımız ve ufukta batan güneş olacaktı. Martıların ve kargaların dansı kedilerin kovadaki balıklarımızı izleyişine eşlik edecekti. Güneş batarken meradaki yerimizi almıştık. Hedef balığımız istavritti ve bizi beklediğine inanıyorduk. Başka yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu takımlarımızı hazırlarken. Çok düşünmek iyi değildi zaten bilinçaltı izlenen fotonlar misali değişik imgelemler yaratıyordu. Kafa dağıtmak değildi elimizdeki oltanın nedeni, neden kafa dağıtmaya ihtiyaç duyduğumuzu bulmaktı. Ve oltamızı salladık. Güneş gülümsemesini yeryüzünden ılık bir rüzgârla çekmeye başlamıştı. Özleyecektik onu tekrar buluşuncaya kadar, kayıp giden yıldızları özlediğimiz gibi. Bizi ilk ziyaret edenler gümüş balıkları oldu, sezonu açmış olmanın gururuyla nazikçe kovaya yolladık bu beklediğimizden iri gelen gümüş balıklarını. Kediler de etrafımızda toplanmaya başlamışlardı. Bu arada 3-12 gram atarlı kamışa 20-25 gram kurşun artı çapari takıp abanmak gibi bir fantezi de istavrit arayışımızı iyice ilginç bir hale getirmişti. Gelen her balığın bütün hareketleri, kamışın her küçük karbon atomundaki titreşim hissedebiliyordu ya da kalp atışlarıydı belki hissettiklerimiz. Hava kararmamıştı ama aceleci ay yüzünü göstermiş, üzerimizde bir koruyucu olarak hafifçe ışıldıyordu. Güneş aya hoşça kal deyip ufuk çizgisinden şehirler şehri İstanbul’a hoşça kal derken ilk istavritleri almayı başardık. Gayet de güzel boyda olan istavritleri daha önce bize merhaba demiş gümüş balıklarının yanına yolladık. Bazı tersliklere rağmen havanın iyice kararmasıyla birkaç istavrit daha almayı başardık. Artık son yapay fotonlar etrafı aydınlatınca gitme zamanımızın geldiğini anladık. Bir macera daha böyle sona ermişti. Varlıklarına anlam kattığımız istavrit ve gümüşler kovamızda kedilerin bakışları altında parıldıyorlardı. Avımızın sona erdirmiş yepyeni bir sayfa açmıştık aynı zamanda. . Ertesi gün hiç beklemediğimiz bir yerde tuttuğumuz mezgit de bize sürpriz oldu, tabi ki hemen fotoğraflayıp geri yolladık kendisini. Her başlangıç bir son muydu bilmeyiz ama düşerken tutunacak bir dal, her sonun bir başlangıç hale getirilebileceğinin en temiz kanıtıdır. Bu temizlik insan aklının berraklığı ve zihninin akıcılığına bağlıdır. Bu akış sırasında engel olarak ortaya çıkan düşüncelerden arınmak gereklidir.  Arınış sadece sağlam temellere oturtulmuş bir düşünce yapısı ile mümkündür. İnsanlığı bir arada tutan sebep medeniyetin üstüne inşa edildiği doğaya karşı bir arada durduğunda artan hayatta kalma kapasitesidir. İnsan düşman yaratır ve onun karşısında bir araya gelerek güçlenir bu yüzden doğaya hükmetmesinin ardından birbiriyle savaşmaya ve birbirlerine karşı bir araya gelmeye başlamıştır. Barış dönemlerinde insanların karşısında savaşacak bir düşmanı olmadığından içe çöküş başlar ve bu çöküş insanın savaşın lüzumsuzluğunu idrakına kadar devam eder. Bizim olta atıp balıkların peşinde mutlak bilinmezlik içindeki arayışımız bu yüzden doğaya karşı verilen bir savaş değil, doğayla armoni ve uyum içeresinde gelişen bir ilerleme sürecidir. 

Okuma V-system 225cm 3-12g
Okuma Ceymar c-25 ( Spool: Okuma Inspira ISX-30b )
Daiwa J Braid x4 0,13mm + Powerline Ultra Premium 0,25mm
Yeşil tüylü çapari + 15-25 gram kurşun









Bu blogdaki popüler yayınlar