28.06.2020 /
Muğla – Daha önce yaptığımız avda yakaladığımız güzel boy kofanın ardından yine
aynı tekneyle aynı limandan yola çıkmıştık karanlık bir bilinmezine içine doğru
daha sabahın ilk ışıkları yüzünü göstermeden. Denizde ölü dalgalar giderken
tekneyi bir beşik gibi sallıyor, takımlarımızı hazırlamayı zorlaştırıyordu.
Bugünkü hedefimizde çipura ve levrek balıkları vardı. Meraya ulaştığımızda
neredeyse güneş kendini göstermişti, levrek için nispeten geç kaldığımız
söylenebilirdi. Zaten deniz kurumuş gibiydi. Öğlene kadar çeşitli bölgeleri
denesek de kayda değer bir balık yakalayamadık.
Mera değiştirince önce hamur basıyor, vuruş alamayınca yemli
takımlarımızı takıp çipura için denemelerde bulunuyorduk. Sanki denizdeki
balıklar grevdeymiş gibi yem yemeyi reddediyorlardı. Derken geldiğimiz merada
kuyruğundan yakaladığımız iki izmarit balığıyla büyü bozuldu. Balıkların
ağızdan yakalanmamış olmaları balıkların aç olmadıklarını gösteriyordu. Güneş
öğlene doğru iyice yükseldi ve rüzgâr da şiddetlendi. Rüzgâr sayesinde bir
nebze de olsa serin hissedebiliyorduk. Bu merada balığı bulmuştuk. Aşağıdan çok
yoğun olmasa da seyrek aralıklarla tirsi ve kupes balıkları çekmeye başladık.
Derken av arkadaşımız İbrahim abi bir kiloya yakın bir istavrit çekti. Bizim
İstanbul’da tuttuğumuz balıklardan kat kat büyük olan bu balığı tekneye alırken
önce akya sonra da kofana zannetmemize rağmen o karakteristik çizgisinden bir
istavrit olduğunu anladık. Dipten 20 tur kadar yukarıda olan bu dev istavrite
biz denk gelemesek de av yine de renklenmişti. Aşağıda kupesler, hamurları
rahat bırakmıyorlar, arada sırada gelen tirsi balıkları da takımları
karıştırıyor arada sırada da iğneye takılıyorlardı. Çipuraların varlığına dair
bir işaret alamayınca tamamen hamur yemle avlanmaya geçtik ve arka arkaya kupes
balıkları yakalamayı başardık. Gelen kupesler o bölgede daha önce tuttuğumuz
kupeslere göre boyca daha küçüklerdi ama oltaya vurduklarından sanki büyük bir
balıklarmışçasına mücadeleyi yüzeye kadar sürdürmekle beraber bize o aradığımız
heyecanı yaratıyorlardı. Tirsi balıkları biraz daha yukarıda orta suda
avlanıyorlardı. Arada yakaladığımız tirsi ve kupesleri canlı yem olarak
kullanmayı denesek de ondan da bir sonuç alamadık. Bizim buzlukta bolca tirsi
olduğundan biraz daha dipte kupes balıklarına odaklanmayı seçtik ve av boyunca
birbirine yakın boyda kupesler yakaladık. Aşağıda gezen dev istavritlerden hiç
denk getiremesek de zamanında onların İstanbul’da denize iade ettiğimiz
kıraçalar olduklarını biliyorduk. Bütün Marmara Denizi’ni ve Ege Denizi’ni
aşmış belki de Akdeniz’e doğru yol alacaklardı. Biz kupeslerle kovamızı
doldururken hamur yemlerimizin azaldığını fark ettik. Yaptığımız yem
takviyesinin ardından birkaç kupes daha yakaladık. Bu meranın ardından doğal
meralara da bakmak için yola koyulduk. Aslında merada balık olsa da
mamunlarımızı kullanmak ve potansiyel taş balıklarını yakalamak istiyorduk. İlk
geldiğimiz merada şiddetli esen rüzgârdan dolayı bir türlü demiri tutturmayı
başaramadık. Kıyı şeridi boyunca dalgalarla beraber akışta ilerledikten sonra
bir kez daha denedik ama çapa yine tutmadı. Daha sonra bir adanın ardına geçip
nispeten daha az rüzgar alan doğal bir sığınak olan meraya gittik ve buraya
demir attık. Şiddetli esen rüzgârdan dolayı başka tekeneler de buraya demir
atmıştık. Bu merada da hiçbir şey yakalayamadık ve saatin öğleden sonrayı
geçtiğini fark ettik. Artık geri dönme zamanı gelmişti. Karaya döndüğümüzde
takımlarımızı toplayıp yakaladığımız balıklarla birkaç kare fotoğraf çekildik.
Avımız çok muhteşem geçmemiş ve hedeflediğimiz balıklar olan çipura ve levrek
balıklarını yakalayamamış olsak da yine de iyi bir deneyim olmuştu bizim için.
Toplamda bir tirsi, dokuz kupes ve iki izmarit balığı yakalamış olduk. Bu avın
gerçekleşmesindeki yardımlarından dolayı Serkan Kaptan’a teşekkürler. Oltanız
suda balığınız bol olsun.
Okuma
Sarasota 180cm 20-50lb
Okuma Azores
Z-55s
Okuma Ft-4
0,235mm
Take Akashi
Fluorocarbon 0,50mm
Üçlü takım +
Hamur + Silikon