26.09.2023 – İstanbul / Bazen hayatta aradığımız ve yaşamak istediğimiz anlar onları aradığımız yerden ve zamandan çok daha yakındadır. Bu avımızın hikayesi de böyle bir hikaye aslında. Uzun bir aradan sonra bir aylık süreyle Türkiye’ye dönüşümüzde eylül ayı boyunca ülkemizin güzel balıklarıyla olabildiğince vakit geçirmek ve yeni yerler keşfedip belki de yeni türlerle tanışmayı planlamıştık. Bu uğurda önce Bodrum’a, sıcak denizlere ardından da Aksaray’a, Anadolu’nun bağrına doğru iki yolculuğa çıkma fırsatımız olmuştu. Bodrum seferimiz nispeten iyi geçmiş güzel bir lüfer yakalamıştık. Aksaray, Hasan Dağı bölgesine yaptığımız yolculukta ise çok farklı yerlerde sahte yemlerle ve doğal yemlerle denemeler yapsak da ne yazık ki oltalarımızı çok sevdiğimiz güzel Anadolu’muzun birbirinden değerli balıklarıyla buluşturmayı başaramamıştık. Bölgedeki bozkır iklimi ve su rezervlerinin fakirliği bizi hayal kırıklığına uğratmıştı. Ihlara Vadisi’nde belki güzel kasna avları yapılabilirdi aslında ama vadiye en uygun girişi aramaya vaktimiz olmamıştı. O kadar yolu tek bir balık tutamadan geri döndükten sonra biraz da balık avcılığına olan özlemle nicedir denemek istediğimiz Boğaz’ın dev kefallerini LRF takımlarıyla yakalamaya karar verdik. Bir önceki günden meraya keşif gezisinde bulunduk ve kefallerin ekmeğe nasıl tepki verdiğini, bölgedeki kefal sürülerinin yapısı ve kefallerin büyüklüğüne dair gözlemler yaptık. Av günü güneşin batmasıyla merada yerimizi aldık. Yanımızda altı adet somun ekmek getirmiştik. Gündüz esen kuvvetli rüzgar nispeten hafiflemişti. Yalıların arasında olan meramızda kefalleri yakalamak için kullanacağımız taktik şu şekildeydi: Ekmeği suya atarak önce yemleme yapacak ve iri kefaller gelene kadar bekleyecektik. Büyük kefaller yemin arkasında ve biraz dipte dolaşmaya başladığı zaman LRF takımımızın ucuna iliştirdiğimiz bir küçük iğneye olabildiğince minik bir ekmek içi parçasını iğneden çıkmayacak şekilde takarak iri kefallerin olduğu sulara doğru sallayacaktık. Vakit kaybetmeden planı uygulamaya koyduk. İlk başta çok fazla ekmeğimiz olduğu yanılgısına düşerek gelir gelmez bir somun ekmeği parçalar halinde suya attığımızdan ve bu ekmek akıntıyla meradan uzaklaştığından pek de iyi bir başlangıç yapmamıştık. Derken ikinci ekmeğe geçince kefalleri toplamaya başladık. Boğazın akıntısından dolayı ekmek aşağı doğru akıyordu ve devamlı yemlemeye devam etmek gerekiyordu. Balığı yeterince topladıktan sonra oltamızı Boğazın karanlığına doğru salladık. Hava karanlık olduğundan balıkları pek de göremiyorduk ama yemi yemelerini ve suda çıkardıkları dalgacıkları ayırt edebiliyorduk. Derken sağlam bir vuruş almayı başardık. LRF makinamız İstanbul’da hiç almadığı bir kalama aldı ve kısa bir mücadelenin ardından balığı kıyıya almayı başardık. BU 30 cm civarı hatrı sayılır büyüklükte muhteşem bir kefaldi. Ama maalesef balığı daha fotoğraflayamadan iğneden çıkarırken suya düşürdük ve balığın Boğazın karanlık sularında özgürlüğüne doğru kayboluşunu izledik.  Moralimiz biraz bozulsa da ava devam ettik. Kaçan balığın ardından sürüler suda yem olmasına rağmen kaybolmuşlardı. Demek ki yakala bırak yapacaksak balıkları aynı yerde salmamamız gerekiyordu. Balığı tekrardan toplamamız yarım saat kadar sürdü ve neredeyse bir tam ekmeğe mal oldu. Ama ardından en sonunda ilk balığımızı almayı başardık ve hemen ardından arkadaşları da onu yalnız bırakmadılar ve kovamızdaki yerlerini aldılar. Hem sportif avcılık hem de besin değeri açısından İstanbul Boğazı’nın akıntılı sularında yaşayan kefaller, çoğu kişinin avcılığıyla dalga geçip aşağıladığı, çamur kokuyor diye ağzına bile sürmediği o klişeleşmiş kefal balığı tanımını yerle bir etmekle kalmaz aynı zamanda İstanbul Boğazın’daki biyolojik çeşitliliğe de önemli bir katkı sağar. Usta balıkçı Sıtkı Üner 1968 basımlı “Balık Avcılığı ve Yemekleri” isimli kitabında kefal balığından şu şekilde bahseder:

 “Memleketimizde kurnaz, çevik, kolay kolay yakalanmaz diye şöhreti vardır. Filhakika ağ vasıtasiyle çevrildiği vakit, deniz seviyesinde olan mantar yakasının üstünden zıplayarak kaçmak imkânını bulur. Oltaya diğer balıklar gibi atlamaz. Sür'ati ve çevikliği sayesinde yunusların ve düşmanlarının hücumundan kolayca kurtulur. Hatta onlara yem olmamak için icabında kendisini karaya atar. Yakalanmamak hususunda balıkların en zekisi olduğu söylenir. Kefal balıklarının eti, beyaz ve lezzetlidir. Bilhassa haskefal nefaset bakımından levrek ile rekabet eder. Ecnebi memleketlerde taze ve tuzlu olarak yenir. Memleketimizde ise tazesi ve likorinoz tabir edilen tütsülüsü çok makbuldür. Likorinoz, plåterina ve iri boyda ilaryadan yapılır. Haskefalın kurutulmuş yumurtası memleketimizde başlı başına bir şöhret yapmıştır. Kefal balıkları umumiyetle haşlama olarak yenir. Pilâkisi ve tavası da yapılır. Haşlamasından ayıklanmış etleri üzerine mayonez konursa levrekten ayırt edilmez.”

Avımız hız kesmeden sürerken bulunduğumuz rıhtıma bir tekne yaklaştı ve bir yolcu indirdi. Bu sırada istemeden de olsa bir araya topladığımız kefalleri dağıttı ve biz de tekrardan başa döndük. Emek, zaman ve yemimizi harcayarak yarım saat kadar sonradan tekrardan oltamız, iştahla beslenen kefallerin arasında yerini almıştı. Derken beklediğimizden çok daha sağlam bir vuruş adlık. Oltaya yakalandığını anlayan kefal kalama almış ve LRF kamışımızı bir yay gibi bükmüştü. İrice bir balık olduğu belliydi. Zevkli bir mücadelenin ardından balığı kıyılatmayı başardık. İlk yakaladığımız balıkta yaptığımız hatayı yapmayarak balığı denizden olabildiğince uzaklaştırdık. Elimizden kurtulsa bile zıplayarak suya geri düşemeyecekti. İğneyi dikkatlice çıkardıktan sonra bu balığın ihtişamı ve güzelliğiyle baş başa kaldık. Bu 40 cm civarı güzeller güzeli bir kefal balığıydı. Ay ışığında parlayan boncuk gözleri ve elimizde hissedebildiğimiz iri pullarıyla avlamayı hedeflediğimiz balıktı bu. Balıklar dağılmadan hemen kendisini arkadaşlarının yanına kovaya yollayıp kalan ekmeklerimizle birkaç kefal daha yakaladık. Gece yarısına doğru ortam sakinlemiş ve rüzgar iyice durulmuştu. Kefal avı için koşullar optimal hale gelmişse de başka ekmeğimiz kalmadığı için avımızı bitirdik. Avın sonunda kovamızda 11 adet pırıl pırıl kefal vardı. Fotoğraflama faslının ardından İstanbul Boğazı’na veda edip dönüş yoluna geçtik. Oltamıza gelen ve gelmeyen, yakaladığımız ve kaçırdığımız bütün balıklara sonsuz teşekkürler. Oltanız suda balığınız bol olsun.

Okuma V-system 225cm 3-12g

Okuma Ceymar c-25 ( Spool: Okuma Inspira ISX-30b )

Daiwa J Braid x4 0,13mm + Powerline Ultra Premium 0,25mm

Küçük silindir mantar + Fırdöndü + İğne + Ekmek






Bu blogdaki popüler yayınlar